Türkü yarayı sevmektir

İnsan, türküleri dinleyince bile bu topraklarda doğduğu için şükrediyor Allah’a. Bizim topraklarımız… Kültürümüz, geleneğimiz, yaşayışımız, eskilerden bize kalan öğretiler, Allah’a olan imanımız, irfanımız… Her alanda, her konuda kendisini gösteriyor. İrfanımız, Anadolu irfanı; bizim peşinde olduğumuz öğreti… En çok türkülerde kendini gösteriyor irfanımız…
Tasavvufta fenafillah mertebesi vardır. Allah’ın karşısında yok olmak, ölmeden ölmek, yokluk sırrına ermek… Varılabilecek en üst noktadır Allah aşkı. Ve o aşk öyle kudretlidir ki, Allah öyle büyüktür ki, insan karşısında acizlikten yok olmaya mahkûmdur. İşte bizim için sevgi, aşk, sevda, hasret, özlem gibi kavramlar hep bu mertebeyi amaçlar. Sevince, tutkuyla severiz biz çünkü her aşkın, her sevginin nihai amacı Allah’a ulaşmak, Allah’ın rızasını kazanmaktır. Rahmetli Fethi Gemuhluoğlu “günahı bile aşkla işleyin” diyordu. Bu bakış açısıdır bizi naif yapan, hikmetli yapan.
O yüzden biz aşkı bulduğumuzda, başka her şey anlamını yitirir. Dünyalık olur, fani olur, nefsani olur. Bu yüzden biz türkülerimizde sevdiğimize “seni seven aşık neylesin malı” deriz. “Sensiz dünya malı neylerim dostum” deriz. Öyle ki canımızdan bile geçeriz, “uğrun uğrun kaş altından bakınca can telef ediyor”, “Lambada titreyen alev üşüyor” deriz. Sevda kudretlidir, biz aciz. O nedenle “ayaküstü duramam seni gördüğüm yerde” diyerek bilincimizin bile sendelediğini gösteririz.
Kaynak: https://www.dunyabizim.com/mercek-alti/turku-yarayi-sevmektir-h38104.html